14 Kasım 2011 Pazartesi

1090. Varlık âleminde asıl yaşayış, duyuş aşktır.


Mef'ûlü, Mefâ'îlü, Mefâ'îlü, Fe'ûlün


(c. V. 2265)


• Bugün dostla buluşma rüzgârı, mutlu olma rüzgârı esmededir. Bugün sevgi, verdiği sözde, ahdinde durmuş, vefâ göstermededir.


• Rakip gitmiş, artık sevgilinin yanında yok. Sevgili, düşmanın zahmetini çekmeden, âşıkların yalvarışlarını, yakarışlarını duymadadır.

• Ey gönül! Sana sevgili ile buluşma müjdesi, onunla birlikte şarap içme müjdesi veriyorum. Zaman senden neler aldı gitti ise, onların hepsini sana geri verecek.

• Şükürler olsun, düşman def' oldu gitti. Biz de şarap kadehi ile arkadaşız. Bizim neşeden yanaklarımız kırmızı; rakipse kör olmuş, yaslara girmiş.

• Ey sevgi! Ne mutlu sana, buluşma lûtfunda bulunarak kendini gösterdin. Senin canına canlar fedâ olsun. Zâten asıl cömertlik mal ile değil, can ile olur.

• Sevgili, haset edenlerin gönülleri hoş olsun diye, bize cefâ etti. Ama bugün onunla başbaşa kaldık da, o bizi methetmeğe başladı.

• O, öyle bir ay yüzlüdür ki; onun nûru, güneşin ışığından üstündür. Bugün onu gören kişi, güneşi kararmış görür.

• Bugün o, ay gibi olan yüzünden örtüyü kaldırdı. Onun nûru, güneşten de, aydan da, Zühre yıldızından da üstündür.

• Ayrılıktan ötürü ne rahat kalmıştı, ne de huzur. Bugün ise, yaşayışımız güzelleşti, tatlılaştı.


• Yeni ay, her zaman güneşten nûr alır. Bu ay ise; güneşe kendi nûrunu veriyor. Bu ay nasıl şaşılacak bir aydır.

• Ey gönül! Bu halden faydalan, Allah'a şükret! Sevgi sana şefik olmaya, acımaya başladı. Allah da seni seviyor, ne mutlu sana!

• Şu anda aşk ordusu tarafından esip gelen rüzgâr hoş bir edâ ile el attı, onun büklüm büklüm olan saçlarından bir büklümünü çözüverdi.


• Sevgi, bizim susuzluğumuzu gidermek için meclise geliyor. Kahvenin verdiği sarhoşluk ise, zaman gibi uzadıkça uzuyor, yeniden yeniye sarhoşluklar doğuruyor.


• Âşıkları rahatsız eden gam, şu anda kapının dışında kaldı. Damdan da aşağı indi.


• Bugün o, buluşma ihsân ediyor, şifâlar veriyor. Bugün ilâhî aşkla kendimizden geçtiğimiz için rükû' ediyoruz, secdelere kapanıyoruz.


• Sen bize o incelmiş kadehi gönül şifâsı olarak sun! Biz çoktan beri onun zevkinden mahrum kaldık.


• Ey insanlar! Aşka sarılın, onun çağrısına cevap verin. Ona gidin, onu bırakmayın. Çünkü, Allah aşka ölümsüzlük vermiştir.


• O uyumayan, dâimâ uyanık olan aşk, gökyüzünden, ötelerden gelen sevgi bugün gâfilleri, gönülleri uykuda olanları çağırıyor.


• Varlık âleminde asıl yaşayış, duyuş aşktır. Aşksız yaşayış, yaşayış değildir, kabuktur. ( Fuzûlî merhum; "Aşk imiş her ne varsa âlemde" demişti. Hz. Mevlâna da bir şiirinde: "Aşksız geçen ömrü, ömür sayma. Onu hiç hesaba katma."demişti. (Dîvân-ı Kebîr, 3-1129)

• Seni aşktan alıp, dünya sevgisine doğru çeken dost, iyice bil ki senin düşmanındır. O sana haset etmededir.

• Aşkta konuşma, aşktan bahsetme yoktur. Aşkı yaşamak vardır. Aşkta inlemek, gözyaşı dökmek vardır. Bu gözyaşları sana kâfidir.

• Sus, söyleme; hiç bir şey deme! Deme de aşkın ne olduğunu gözyaşı söylesin. Gönül yanmaya başlayınca öd ağacı gibi koku verir. ( Bir şairimiz ;"Sen hamûş ol, mâcerâyı, çesm-i giryân söylesin." (Sen sus baştan geçeni anlayan göz söylesin.) demişti.)


Divan-ı Kebir den Seçmeler – Şefik Can – Cilt 3



2 yorum:

nomen dedi ki...

Sükutun altınına ulaşmak ne zor! Söz'ün gümüşlüğüne razı olmak.

"Bir yaprak uğruna, bağdan olmak"

Gönlünüze sağlık.

Enis Diker dedi ki...

Belki de sükutu bulmak için binlerce söz, binlerce düşünceden geçmek gerekiyordur. Susarak da bir şey söylemek bir beceri neticede:))

Teşekkürler