20 Mart 2012 Salı

Şu yıkık gönül köyünü Bağdad şehriyle bile değişme!


1168. Şu yıkık gönül köyünü Bağdad şehriyle
bile değişme!
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün
(c. V. 2284)

• Sen, bizi yâd etmesen bile zararı yok. Yeter ki sen bize şarap ver, şarap ver. Bugün neşe günüdür. Oturma, bize yardımda bulun, şarap ver!

• Seninle buluşma haberinin verdiği zevkle mest olarak geldim. Ben varlıktan geçmiş yokluk kılıcına kurban olarak gelmişim. Ben böyle değilsem, beni neşelendirme, beni hiç sevindirme!

• Hocam! Sen irfan sahibisin, sen her şeyi anlarsın, bilirsin. Devlet davulunu da çalmışsın. Can kâmili, can olgunu olmuş, gelmişsin. Artık elini üstâda verme, artık senin üstâda ihtiyacın yok.

• Haberin var mı? Senin dertlerle, kederlerle harap olmuş, yıkılmış gönlünde, Hakk'ın gizli bir hazinesi vardır. Aklını başına al da, şu yıkık gönül köyünü, Bağdad şehri ile bile değişme!

• Allah'a yemin ederim ki, senin şu karanlık gecen, yüzlerce gündüzden daha iyidir. Geceyi verme, gündüzü arama!

• İki dünyada da Allah'tan başka gerçek, sadık devlet yoktur. Senin her neyin varsa, sakın, ondan başkasına verme, varını yoğunu ancak ona ver!

• Sen, şu beden çadırının içinde yaşıyorsun. Ama şunu iyi bil ki, bu çadırın içinde çadır kuranla beraber yaşıyorsun. Sakın gönül ipini, çadırın karanlığından başkasına bağlama!

• Ey can sâkîsi! Ömrünü sözle harcama, aşk yetimlerinin malını yeme de sonunda feryâda başlama!

• Ey yeşillikte, lâlelikte yaşamış, uyumuş güzel; uyan, kalk, kalk da şarabı, Allah sevgisiyle mest olanlardan başkasına verme!

• Hem sen sensin, hem sen benim. Benim yurdumdan hiç gitme! Sen kuşsun. Ben de yavruyum. Kıymet bilmez ham kişilere verme!

• Kendine rehin olmuş, kendine bağlanmış kişinin bilgisine kulak asma! Hünerine değer verme, senin bildiğin sana yeter. O şundan şuna nakledilerek gelen sözlerle fikrini yorma!

• Sen benlik dağını delenlere, pâdişahlar, pâdişahısın . Elinde ağır, sağlam bir aşk külüngü var. Onu, Ferhat'tan başkasına verme!


Divan-ı Kebir den Seçmeler – Şefik Can – Cilt 3

18 Mart 2012 Pazar

Şarabı kadehe doldur;




1165. Şarabı kadehe doldur;
düşüncenin boynunu vur!
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün
(c. V. 2283)

• Benim güzel yüzlü, kutlu yüzlü sâkim! O nar renkli kadehi sun, benim hatırım için vermiyorsan, bâri sevgilinin hatırı için ver!

• Gönül alan sâkî sensin, hastalara derman sensin! Neşenle insanı mest edersin. Çünkü sen, neşe şarabısın. Şifâ ilacısın, acele aşk hastalarına kadehi sun!

• Şarabı kadehe doldur, düşüncenin boynunu kes! Ey sevgili! Sakın gönlümüzü kırma, sen bize şarap ver!

• Kapalı olan meyhaneyi aç, şu gürültüyü, şu kavgayı bırak! Şaraba susamış sâkiye meyhanecinin küpünden şarap ver!

• Sen baharın da, yeşilliklerin de canısın. Selviye de yasemine de parlaklığı sen verirsin. Ey kurnaz sevgili! Bahaneler etme, sen bize şarap ver!

• Hile yoluna sapar da mest olanların elinden kaçarsan, düşmanımız sevinir. Kör olsun düşman, sen bize kadeh ver!

• Gam verme, âh ettirme, neşeden başkasına yol gösterme! Âh ediş yol bulamamaktandır. Sen bize yolu aç, yükümüzü de ver! Biz gidelim. Sana yük olmayalım.

• Hepimiz de kavuşma mahmuruyuz. Sonsuzluk kadehine susamışız. Hırkayı, sarığı sâkiye rehin olarak ver!

• En eski susuz benim. Gönlü, göğsü yanan benim. Kadehi ve kâseyi kır! Bize ölçüsüz yol bul, şarap ver!

• Zâten ay da sensin, ay ışığı da sen! Ben, şu aşk ırmağının balığıyım. Balık ay'a ulaşamaz. Şu halde ay'dan bana gelir ver!

Divan-ı Kebir den Seçmeler – Şefik Can – Cilt 3

23 Şubat 2012 Perşembe

AMENTÜ GEMİSİ



"Bu ne âmentü gemisiydi ki yürümezdi
vav'lar soluya soluya kürek çekti
Hz. Ali'nin yüreği titredi
"yâ Hak" okunu gerdi
"yâ Hak" oku varıp yüreği deldi
"âh mine'l aşk" dedi
gözlerinden yaşlar indi
vardı geminin altına erişti
amentü gemisi yürüdü gitti"

28 Ocak 2012 Cumartesi

Evrah-ı Ezelde


Ervah-ı ezelde levh-i kalemde
Bu benim bahtımı kara yazmışlar
Bilirim güldürmez devr-i alemde
Bir günümü yüz bin zara yazmışlar.

Gönül gülşeninde har oldu deyû
Hasretlik ismimde var oldu deyû
Sevdiğim, sevdiğin pîr oldu deyû
Erbab-ı garezler yare yazmışlar.

Dünyayı sevenler velî değildir 
Canı terk edenler deli değildir
İnsanoğlu gamdan hâli değildir
Her birini bir efkâra yazmışlar

Nedir bu sevdanın nihayetinde
Yâdlar gezer yârin vilayetinde
Herkes diyârında muhabbetinde
Bilmem bizi ne civara yazmışlar

Arif bilir aşk ehlinin hâlini
Kaldırır gönlünden kîl-ü kavlini
Herkes dosta yazmış arz-ı hâlini
Benimkini rüz-i gâra yazmışlar

Olaydım dünyada ikbâli yaver
El etsem sevgilim acep kim ne der?
Bilmem tecelli mi, yoksa ki kader
Beni bir vefasız yâre yazmışlar

Yazanlar Leyla vü Mecnûn kitabın
Sümmâni'yi bir kenara yazmışlar...

Âşık Sümmanî






5 Ocak 2012 Perşembe

Âteş-i Dilden Özge




Hâsılım yoh ser-i kûyunda belâdan gayrı 
Garazım yoh reh-i aşkında fenâdan gayrı 

Ney-i bezm-i gamem ey âh ne bulsan yele ver 
Oda yanmış kuru cismimde hevâdan gayrı

Yetti bîkesliğim ol gaayete kim çevremde 
Kimse yoh çevrile girdâb-ı belâdan gayrı


Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge 
Ne açar kimse kapım bâd-i sebâdan gayrı 


Bezm-i aşk içre Fuzûlî nice âh eylemeyen 
Ne temettu bulunur bende sadâdan gayrı 


FUZÛLÎ




(Günümüz Türkçesiyle)



Senin sokağının başında beladan başka elde ettiğim bir şey yok
aşkının yolunda yok olmaktan başka da bir amacım yok.


Ey ah! Gam (hüzün) meclisinin ney'iyim, 
Yanmış vucudumdan gayri, ne bulursan yele ver 

Kimsesizliğim o dereceye vardı ki, çevremde
bela girdabından başka dönen kimse yok


Bana, ne gönül ateşinden başka kimse yanar,
ne de tan yelinden başka kimse kapımı açar


Fuzûlî! Aşk meclisinde nasıl ah etmeyeyim? 
bende sesten başka ne kâr bulunur.

2 Ocak 2012 Pazartesi

Gönül elden gidiyor, ey gönül sahipleri....



Gönül elden gidiyor, ey gönül sahipleri. Allah için yardım edin. Yazıklar olsun, gizli dert açığa çıkacak!

Gemimiz oturmuş, hareketten kalmış. Ey muvaffık rüzgâr kalk,es. Belki aşina sevgilinin yüzünü bir daha görürüz.

Dostum, feleğin on günlük sevgisi masaldan ibarettir. Dostlara iyilik etmek için şu on günlük fırsatı ganimet bil!

Bülbül dün gece gül ve şarap meclisinde, sarhoşlar; uyanın... sabah şarabını getirin diye ne güzel de şakıdı...

İskender'in aynası şarap kadehidir: Bir bak da sana Dara saltanatının akıbetini göstersin.

Ey kerem ve ihsan sahibi, selamettesin, sağ ve esensin. Buna şükret de yoksul biçareyi bir günceğiz olsun sor, soruştur!

İki cihanın da istirahatı, şu iki sözün tefsirinden ibarettir: Dostlara mürüvvet, düşmanlarla geçim!

Bize iyi ad, san kazanma civarına yol vermediler: Beğenmiyorsan takdiri değiştir!

Zahidin "kötülüklerin aslı" dediği o üzüm suyu yok mu... bize kız oğlan kızları öpmeden daha hoş, daha tatlı!

Elin daraldığı vakit, yoksulluğa düştüğün zaman içmeye, sarhoş olmaya çalış. Çünkü bu varlık kimyası, yoksulu Karun yapar.

Serkeşleğe kalkışma sakın. Avucunda mermeri bile balmumu gibi eriten sevgili gayrete gelir, kıskanır da seni mum gibi yakar, yandırır.

Farsça söyleyen güzeller, adamın ömrüne ömr katarlar; Saki, zahit rintlere müjde ver!

Ey eteği temiz şeyh, bizi mazur gör. Hafız, bu şaraba bulaşmış hırkayı kendiliğinden giymedi ya!

Hafız-ı Şirazî