Kalb âleminin insanı şaşkına çeviren sonsuz halleri vardır. Zaten kalbin üstünlüğü, şaşılacak hallerinin herşeyinkinden çok fazla olmasından ileri gelir. Birçok insanın bu hallerden haberleri yoktur. Kalb iki sebeple üstündür: Birinci ilim, ikincisi kudret. İlim sebebiyle üstünlük iki kısımdır. Birini herkes bilir. İkincisini ise biraz daha örtülü olduğu için herkes bilmez ve birincisine göre daha üstündür. Birincisi zahiridir. Bütün ilim ve sanatları bilir. Kitaplarda olan matematik, astronomi ve şeriat gibi bilgileri okur ve öğrenir. O, bölünmeyen bir şey olup bütün ilimleri kendisinde bulundurur. Bütün âlem onda sahrada bir kum gibi kalır. Bir anda düşünce ve hareketleriyle yerden göğe çıkar, doğudan batıya gider. Yeryüzünden göğü ölçer, yıldızların büyüklüğünü bilir. Denizin dibinden balığı anlayıp çıkarır, kuşu vurup havadan indirir. Fil, at ve deve gibi birçok güçlü hayvanı emrinde çalıştırır. Bütün bu ilimleri beş duyu organı vasıtasıyla öğrenir. Bunlar meydandadır, herkes anlayabilir. Asıl şaşılması gereken durum kalbin içinde, bey duyu organı vasıtasıyla varlığını bildiğimiz bir cisim âlemi olduğu gibi bir de duygu organları ile hissolunamayan ruh âlemine bir pencerenin açılmış olmasıdır. Cisim ve madde âlemini insanların çoğu bilir. Zaten bu kısaltılmış ve sınırlıdır.
Kalbin içinde ruh âlemine açık bir pencerenin bulunduğunu gösteren delil iki çeşit ilmin mevcut olmasıdır: Birincisi uyku halidir. Uykuda iken duyu organları bir iş göremezken, içerdeki pencere açılır. Ruh âleminde ve Levh-i mahfuzda saklı olan, ilerde olacak şeyleri ya açıkça, hiçbir tabire lüzum kalmadan veya bir tabire ihtiyaç olacak şekilde bilir ve görür. İnsanlar zannederler ki uyanıkken herşey daha iyi bilinir. Halbuki herkes bilir ki uyanıkken duyu organları vasıtasıyla gaybı bilmek imkansızdır. Ancak uyurken olabilir. Uyku ve rüyanın gerçeğini ise bu kitapta anlatmamıza imkan yoktur.
Kalb ile Levh-i Mahfuz karşılıklı konmuş birer ayna gibidir. Karşılıklı konulan iki aynada birisindeki görüntü diğerine nasıl aksediyorsa, Levh-i mahfuzdaki görüntü de kalbe öyle yansır. Ancak bunun için kalbin saf olması, duygularından kurtulması ve Levh-i mahfuzla ilişki kurması gerekir.Kalb hislerle uğraştığı sürece, ruh âlemiyle iliş ki kuramaz.
Halk hayatında izdüşümü ve nüktesi olmayan bir duruşun entellektüel hayatta gölgesi dahi okunmaz.
Zahit gölge olduğunu düşünmeyebilse, gölgesiz kalsa bile, rind halk olana gölge olduğunu bilir.
Halksız hakikat olduğunu düşünen insan uçukça uçar, rind halkın hayatta ve hayatla incelttiği üzerinde oynadığında, çalıştığında aklı başında ve kalbi göğüs kafesinde atarak hakikaten kanatlanır.
Kalp kafeste, akıl tastadır. Rind uçmayı sonsuzluk yaşantısı görür, kafesten çıkamadığını bile bile ve inkâr etmeden.
1 Tedbîrini terkeyle takdir Hudâ'nındır
Sen yoksun o benlikler hep vehm ü gümânındır
Birden bire bul aşkı bu tuhfe bulanındır
Devrân olalı devran erbâb-ı safânındır
Âşıkta keder neyler gam halk-ı cihânındır
Koyma kadehi elden söz pîr-i mugânındır
2 Meyhâneyi seyrettim uşşâka matâf olmuş
Teklif ü tekellüften sükkânı muâf olmuş
Bir neş'e gelip meclis bî-havf u hilâf olmuş
Gam sohbeti yâd olmaz meşrebleri sâf olmuş
Âşıkta keder neyler gam halk-ı cihânındır
Koyma kadehi elden söz pîr-i mugânındır
3 Ey dil sen o dildâra lâyık mı değilsin ya
Da'vâ-yı mahabette sâdık mı değilsin ya
Özrü nedir Azrâ'nın Vâmık mı değilsin ya
Bu gam ne gezer sende âşık mı değilsin ya
Âşıkta keder neyler gam halk-ı cihânındır
Koyma kadehi elden söz pîr-i mugânındır
4 Mahzûn idi bir gün dil meyhâne i ma'nâda
İnkâra döşenmiştim efkâr düşüp yâde
Bir pîr gelüp nâgâh pend etti alel-âde
Al destine bir bâde derd ü gamı ver bâde
Âşıkta keder neyler gam halk-ı cihânındır
Koyma kadehi elden söz pîr-i mugânındır
5 Bir bâde çek efzûn kap mecliste zeber-dest ol
Atma ayağın taşra meyhânede pâ- best ol
Alçağa akar sular pây-ı huma düş mest ol
Pür-cûş olayım dersen Gâlib gibi ser-mest ol
Âşıkta keder neyler gam halk-ı cihânındır
Koyma kadehi elden söz pîr-i mugânındır
Makam : Hicâz
Usul : Yörük Semai
Bestekâr: Hammâmi-zâde İsmail Dede Efendi
Güftekâr: Bilinmiyor
SÖZLER
Yine neş'e-i muhabbet dil ü cânım etti şeydâ
Yine bezm-i ayş ü vuslat edip ehl-i aşkı ihyâ
Amân ey gül-i nihâlim beni eyle valsa şâyân
Sana cân ü dil fedâdır gönül andelib-i gûyâ
(Âh) O güzel başın için, o hilâl kaşın için
Gel gel âşık-ı nâlân, gel gel dil sana hayrân
Tenni tenni tennenni tennen
Gel gel kaşı kemânım, gel gel dilde nihânım.