Ervah-ı ezelde levh-i kalemde Bu benim bahtımı kara yazmışlar Bilirim güldürmez devr-i alemde Bir günümü yüz bin zara yazmışlar. Gönül gülşeninde har oldu deyû Hasretlik ismimde var oldu deyû Sevdiğim, sevdiğin pîr oldu deyû Erbab-ı garezler yare yazmışlar. Dünyayı sevenler velî değildir Canı terk edenler deli değildir İnsanoğlu gamdan hâli değildir Her birini bir efkâra yazmışlar Nedir bu sevdanın nihayetinde Yâdlar gezer yârin vilayetinde Herkes diyârında muhabbetinde Bilmem bizi ne civara yazmışlar Arif bilir aşk ehlinin hâlini Kaldırır gönlünden kîl-ü kavlini Herkes dosta yazmış arz-ı hâlini Benimkini rüz-i gâra yazmışlar Olaydım dünyada ikbâli yaver El etsem sevgilim acep kim ne der? Bilmem tecelli mi, yoksa ki kader Beni bir vefasız yâre yazmışlar Yazanlar Leyla vü Mecnûn kitabın Sümmâni'yi bir kenara yazmışlar... Âşık Sümmanî |
28 Ocak 2012 Cumartesi
Evrah-ı Ezelde
5 Ocak 2012 Perşembe
Âteş-i Dilden Özge
Hâsılım yoh ser-i kûyunda belâdan gayrı
Garazım yoh reh-i aşkında fenâdan gayrı
Ney-i bezm-i gamem ey âh ne bulsan yele ver
Oda yanmış kuru cismimde hevâdan gayrı
Yetti bîkesliğim ol gaayete kim çevremde
Kimse yoh çevrile girdâb-ı belâdan gayrı
Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-i sebâdan gayrı
Bezm-i aşk içre Fuzûlî nice âh eylemeyen
Ne temettu bulunur bende sadâdan gayrı
FUZÛLÎ
(Günümüz Türkçesiyle)
Senin sokağının başında beladan başka elde ettiğim bir şey yok
aşkının yolunda yok olmaktan başka da bir amacım yok.
Ey ah! Gam (hüzün) meclisinin ney'iyim,
Yanmış vucudumdan gayri, ne bulursan yele ver
Kimsesizliğim o dereceye vardı ki, çevremde
bela girdabından başka dönen kimse yok
Bana, ne gönül ateşinden başka kimse yanar,
ne de tan yelinden başka kimse kapımı açar
Fuzûlî! Aşk meclisinde nasıl ah etmeyeyim?
bende sesten başka ne kâr bulunur.
2 Ocak 2012 Pazartesi
Gönül elden gidiyor, ey gönül sahipleri....
Gönül elden gidiyor, ey gönül sahipleri. Allah için yardım edin. Yazıklar olsun, gizli dert açığa çıkacak!
Gemimiz oturmuş, hareketten kalmış. Ey muvaffık rüzgâr kalk,es. Belki aşina sevgilinin yüzünü bir daha görürüz.
Dostum, feleğin on günlük sevgisi masaldan ibarettir. Dostlara iyilik etmek için şu on günlük fırsatı ganimet bil!
Bülbül dün gece gül ve şarap meclisinde, sarhoşlar; uyanın... sabah şarabını getirin diye ne güzel de şakıdı...
İskender'in aynası şarap kadehidir: Bir bak da sana Dara saltanatının akıbetini göstersin.
Ey kerem ve ihsan sahibi, selamettesin, sağ ve esensin. Buna şükret de yoksul biçareyi bir günceğiz olsun sor, soruştur!
İki cihanın da istirahatı, şu iki sözün tefsirinden ibarettir: Dostlara mürüvvet, düşmanlarla geçim!
Bize iyi ad, san kazanma civarına yol vermediler: Beğenmiyorsan takdiri değiştir!
Zahidin "kötülüklerin aslı" dediği o üzüm suyu yok mu... bize kız oğlan kızları öpmeden daha hoş, daha tatlı!
Elin daraldığı vakit, yoksulluğa düştüğün zaman içmeye, sarhoş olmaya çalış. Çünkü bu varlık kimyası, yoksulu Karun yapar.
Serkeşleğe kalkışma sakın. Avucunda mermeri bile balmumu gibi eriten sevgili gayrete gelir, kıskanır da seni mum gibi yakar, yandırır.
Farsça söyleyen güzeller, adamın ömrüne ömr katarlar; Saki, zahit rintlere müjde ver!
Ey eteği temiz şeyh, bizi mazur gör. Hafız, bu şaraba bulaşmış hırkayı kendiliğinden giymedi ya!
Hafız-ı Şirazî
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)